Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Toplam 77 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
Bunun üzerine Madam, iki üç borçlu hastaya mektup yazdı. Sonuç alınca bu yoldaki çalışmalarını arttırdı. Her mektubuna ek olarak şunu ilave etmeyi unutmuyordu: "Aman kocamın haberi olmasın. Ne kadar mağrur olduğunu bilirsiniz. Beni mazur görün. Hizmetçiniz..." Bazen itiraz edenler oldu ise de Emma onlarla çabuk anlaştı.Para bulmak için eski eldivenlerini, eski şapkalarını, kırık dökük ne varsa satmaya başladı. Çekişe çekişe pazarlık ediyordu. | Damarlarındaki köylü kanı ona kazanç hırsı vermişti. Sonra şehr
Değerli Varvara Alekseyevna, Geçen akşam inanılmaz ölçüde, hayal edilemeyecek kadar mutluydum! Demek hayatınız boyunca bir kerecik olsun sözümü dinlediniz sonunda. Uyandığım zaman saat akşamın sekiziydi galiba (bilirsiniz cancağızım, işten döndükten sonra bir iki saat şekerleme yapmayı severim). Uyandığımda mumu yaktım, kağıtları hazırladım, kalemimi yonttum. Sonra bilmem nedendir, birdenbire aklım başıma geliverdi. Kalbim o anda küt küt atmaya başladı inan olsun! Demek, benim şu zavallı kalbimin isteğini a
Ertesi gün Karabibik yatağından sıçrayarak kalktığında güneş henüz doğmak üzereydi.Kalkar kalkmaz dolma gibi bir sigara tutuşturdu. Ocak sönmüş, koru bile geçmişti. Huri hâlâ horul horul uyumaktaydı. Karabibik kızını ayağıyla dürterek: "Hey! Huri! Zıpla görem... Gün çıkıyo be... Dihiy..." diye bağırdı. Huri gözlerini yan açarak bir şeyler homurdandı. Sağ yanından sol yanına dönerek babasına sırtını çevirdi. Karabibik'in bu tembel kızla uğraşacak zamanı yoktu. Eski püskü ceketini arkasına taktığı gibi kapıda
İlk kez 1663 yılında Palais Royal'da oynanan Cimri, çok cimri biri olan Harpagon ve onun ailesi etrafında döner. Moliere'in Cimrisi Harpagon, daha rahat ve daha mutlu bir hayat için biriktirmez. Onun için daha fazla para-altm-mal sahibi olmak kendi başına bir amaçtır. Cimriliği basit bir mal ve para sakınma durumu olarak değil, bir tür meta fetişizmi olarak yaşar. Meralara kullanım değerlerinin ötesinde anlam yükleyerek, onları fetişleştirme hali, sadece cimrilere özgü bir ruh hali değildir. Ancak Harpagon
HAMLET: Ey göklerde sakin olanlar! Ey yeryüzü! Daha ne kaldı? Cehennemi de bunlara katayım mı? Ahhh, ah! Dayan kalbim dayan! Ey adalelerim, sizler de birdenbire gevşeyip kuvvetten düşmeyin sakın, beni dimdik tutun. Seni hatırlayayım ha? Olur, zavallı hayalet, çığırından çıkan şu kürede hafıza yer bulduğu kadar seni hatırlayayım ha? Elbette. Hafızamın levhasından, gençliğe kapılıp mühim diye kaydettiğim bütün saçma boş hatıraları, kitaplardan derlenme bütün vecizeleri, geçmişin bütün hayal ve intibalarıni si
LUCENTIO: Tranio, sanatın beşiği Padua'yı görmek o kadar istiyordum ki, Lumbardia'dan kalkıp büyük İtalya'nın bu nefis bahçesine geldim, babamın sevgisiyle müsaadesine, onun iyi niyeti ve sen lalamın güzel arkadaşı katılınca her isteğim yerine geldi. Artık bu havayı ala ala, rahat rahat okuyup mükemmel bir tahsil görürüz. Ben Pisa şehrinde dünyaya geldim, sonra bütün dünya piyasasına hükmeden babam Vincentio, Bontivolli soyundandır: Şimdi Vincentio'nun oğlu Floransa'da yetişince, servetini faziletlerle kapl
LEAR: Biz de bu ara şimdiye kadar gizli tuttuğumuz bir düşüncemizi açıklayalım. Haritayı verin... Üç kişi arasında bölüştürüyoruz krallığımızı. Maksadımız odur ki, bu geçkin yaşımızda ölüme doğru yavaşça sürüklenirken sorumluluklarımızı bırakalım gençlerin omuzlarına. Damadımız Corn-\vall ve siz, onun kadar sevdiğimiz damadımız Albany, ileride çıkabilecek ihtilâfları önlemek maksadıyla, kızlanmızın her birine düşen mirası bugün burada ilan etmek arzusundayız. Üstelik, en küçük kızımızın sevgisini elde etmek
Don Kişot, gün geçtikçe dalgınlaşmaya başlamıştı. Bütün gün kitap okuyan ve hayatın gerçeklerinden uzak bir ömür süren asilzademiz, zamanla hayal ve gerçeği karıştırmaya başladı. Artık zihni iyice bozulmuştu. Kitap okumayı abartan Don Kişot, okuduklarının etkisinde kalarak bir hayal dünyası içinde yaşamaya başladı. Şövalyelerin başından geçen maceraları okudukça kendini o eski devirlerde yaşıyor gibi görmeye başladı. Bu romanları okuya okuya şövalyeliğe özeniyor; roman kahramanları gibi tutsak prensesleri k
Mevlâna'nın Anadolu'da yaktığı ateş, bugün de etkisinden hiçbir şey kaybetmeden varlığını sürdürüyor. Bir şaheser olan Mesnevi ise bu ateşin harmanlandığı bahçe... Mesnevi bahçesinden derlenen en güzel hikayelerle sevgiyi, hikmeti, adateti, iradeyi, inancı, gerçeği ve doğruyu anlatan Mevlâna, gönüllerimize farklı pencereden aralıyor. Bu eser, Mevlâna'nın Mesnevi bahçesine götürüyor sizleri....
İsteğine boyun eğiyorum. Kendisinin bizi sevdiğinden daha çok bizim kendisini sevdiğimiz kadının ayrıcalıklı durumu, aklın kurallarını bize bütün yönleriyle unutturmaktadır. Alnınızda küçücük bir çizginin dahi oluştuğunu görmemek için, en ufak bir redden kederlenen dudaklarınızdaki hüzün ifadesini gidermek için mucizeler yaratıp uzaklıkları aşar gelir, kanımızı döker ve geleceğimizi hiçe sayarız. Bugün geçmişimi bilmek istiyorsun, al işte öğren. Fakat Natalie bilmeni istediğim birşey var: ben bugüne değin s
Türkçülüğün yurdumuzda ortaya çıkmasından önce Avrupa´da Türklükle ilgili iki hareket oluştu. Bunlardan birincisi Fransızca, Turquerte denilen, Türk hayranlığıdır. Türkiye´de yapılan İpekii ve yün dokumalar, halılar, kilimler, çiniler, demirci ve marangoz İsleri, ciltçilerin, tezhipçilerin yaptıkları ciltler ve tezhipler, mangallar, şamdanlar vb. gibi Türk sanat eserleri çoktan Avrupa´dakİ sanatseverlerin dikkatini çekmişti. Bunlar, Türklerin eseri olan bu güzel şeyleri binlerce lira vererek toplarlar ve ev
Mösyö! Şimdi dışarı çıkacaksınız. Ve bu resmi I daireye yakışır edep takınmcaya kadar şu kapıdan içeriye ayak basmayacaksınız! dedi. Frenk yerinden kımıldamadı. Mansur çıngırağı oynatarak gelen odacıya: Şu terbiyesizi dışarıya at! dedi. Odacı şapkalıyı görünce tereddüt gösterdi. Şapkalı da cevaben Türkçe olarak: Terbiyesiz de, edepsiz de sensin, dedi. Mansur kendini kaybetmişti. Şiddetli bir tokat sesi odayı çınlattı. Frenk yere yuvarlanmıştı. Mansur da tekmeyle onu dışarıya atmakla meşguldü. Mansur'u tuttu
Kutadgu Bilİg, Türk dillerinin en temel eserlerinden ve Türk dillen araştırmalarının önemli kaynaklarındandır İslamî Türk edebiyatının adı bilinen ilk sair ve düşünürü Balasagurîlu Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınmıştır. Eser. insanlara dünyada tam anlamıyla kutlu ol-ıirıak için gereken yolu göstermek amacıyla kaleme alınmıştır. Yusuf Hâs Hacib, eserinde aruz ölçüsünü kullanmıştır.
1851'in sonlarıydı. Kasım ayının soğuk bir akşamında Rus sınırından bir kilometre uzakta, saçaklarından tezek dumanları tüten ve Ruslarla her zaman mücadeleye hazır olan Mahket ismindeki Çeçen köyüne, Hacı Murat gelmişti. Müezzinin göklere yükselen yanık ve yüksek sesi artık kesilmiş, yalnız çeşmenin aşağısından gelen kadın ve çocuk sesleri ile kavgacı insanların gürültüleri, koyunların melemeleri, öküzlerin böğürüşmeleri, bal petekleri gibi birbirine bitişik olan kulübelerin üzerinde aşağı, dağların her
O gerçek bir aşık... Aşkın bile kendi tarifini bulduğu bir aşık... Taptuk Emre dergahında söylenen şiirleri, ülkemizin hemen her yerinde bulunan türbesi, mesajları bütün dünyayı dolaşan mısraları ile "gönüller yapmaya gelen" Yunus Emre´nîn en güzel şiirlerinden oluşan bu eser, evrensel değerlerimiz arasında ilk sırayı alan yüce ozanı, günümüz gençliğine daha doğru ve daha doyurucu bir içerikle tanıtmayı amaçlıyor..
1859 yılı...Mayısın sonlarıydı. Ayağında bolca yamalı bir pantolonla, sırtında toz içinde bir palto bulunan kırk yaşlarındaki adam yol üstündeki hanın alçak merdivenlerinden çıkıyordu. Adamın başı açıktı. Gayet dolgun yanaklarıyla birlikte çenesindeki beyaza yakın sarı sakalları dikkat çekiciydi.Donuk gözlerle kendisine bakmakta olan genç uşağına sordu:"Kimse yok mu Piyotr? Gelen giden..." Kulağında firuze taşlı küpesi olan ve dalgalı saçlarına briyantini iyice yedirmiş bulunan Piyotr, ilk bakışta her öze
İşte Utopia'nın kurumlarını diğer halklarınkilerle karşılaştırınca doğrusu bir yandaki bilgelik ve insanlık beni kendine hayran bırakırken, diğer yandaki akılsızlık ve barbarlık beni üzüntüye düşürüyor. Utopialıların bilgelikle ve sanki ilahi bir ilhamla kurmuş oldukları devlet düzeni az sayıda kanunla tüm halkı huzur içinde yaşatmaktadır. Utopialılar herşeyi herkese eşit olarak bölüştürmüşlerdir. Zaten herşey çok boldur ve Utopialıların hayatı başka halklarla karşılaştırıldığında diğerleri onlarınkine yakl
Kısa bir süre sonra Marya Ivanovna da bana alıştı, artık eskisi gibi benden kaçmıyordu. Birbirimize ısınmıştık. Onun aklı başında, duygulu bir kız olduğunu anlamıştım. Farkında olmadan bu iyi aileye günden güne daha çok bağlandım, hatta o tek gözlü garnizon teğmeni İvan İgnatyiç'e bile. Şvabrin in dediğine göre, bu adamla Vasifisa Yegorovna arasında uygunsuz ilişkiler varmış. Bunun doğru olmadığı besbelliydi, ama Şvabrin böyle bir yalan uydurmaktan çekinmiyordu!
Necip ile Süreyya'nın arasına daldt," Yahyalidiyorıız!" dedi. Siirt)ya bakıyordu, önce înanıtıııdı.V oluyor, neden?" diye soran bir bakışla Suat'ınuzattığı kağıt paraları alıyordu, sonra birden, "Hune" Bunlar ne? Nereden?" sorularını sıraladı. Sıtaleliyle ağzım kapayarak, "Sus!" diyor, diğeri "Kimgönderdi?" diye sorarken, "Babam, bahanı....'yanıtını veriyordu. Sonra oraya oturup alçak birsesle.....
Doğan yeni günle birlikte gelecek hayallerimle ilgili önemli bir değişime yöneldim. Doğan güneş hayatımı öyle bir aydınlattı ki artık hiçbir şeyin aynı olmayacağının bilincine vardım. O an için aklımdaki tek konu, gideceğim güne kadar daha altı gün olmasıydı. Ben gidene kadar Londra'ya bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Ben oraya gittiğimde de şehrin harabeye dönmüş olmasından ya da yok olmasından kaygılanıyordum.
Toplam 77 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3