Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Toplam 77 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4
Gece ile birlikte dehşet verici saatler başladı. Giderek kurtların cesaretlenmesi bir yana, Henry'nin uykusuzluktan ayakta duracak hali de kalmamıştı. Bütün gücünü ortaya koyarak uyumamağa çalışmasına rağmen ateşin başında, sırtında battaniyesi ve bacaklarının arasında baltası, dalıp gitti. İki köpeği, iki yanına iyice sokulmuş, üçü birbirine destek olmuştu. Bir ara uyandı. Karşısında gri tüylü, kocaman bir kurt duruyordu. Hayvanla arasında yarım metre ya vardı, ya yoktu. Sürünün en iri hayvanlarından bir
O gün, günlerden pazardı; gezinti çizelgesine göre ilk uğranılacak yer, Fenerbahçesi olduğundan Bihruz bey doğruca oraya giderek, Marmara'ya bakan büyük ağaçların altında arabasını durdurdu ve Kalamış tarafından bir landonun çıkabileceği noktaya gözlerini dikip bekleyerek düşünmeye başladı. Sarışın hanım, Bihruz Bey için iki aydan beri idefiks (sabit fikir) olmuştu. Uyanık iken saatlerinin hiçbir dakikası yoktu ki sevgili "Siyah-çerde" yi düşünmeksizin geçsin; hatta geceleri geç vakit yatağına girdikten son
... İhsan Bey, yalnız kendi kendine. "İnsan ne acayip şey! Nasıl da birden bire değişti. Biraz önce her söylediğime ateş püskürürken şimdi kadınlığı tuttu. Ben nasıl isen öyleyim. Bende hiçbir değişiklik yok, sadece sıfatım değişiyor. Demek sıfat herşeyden üstün geliyor. Yazık, yazık! Ama kızcağız ne yapsın. Dünyanın kuralı böyle... Hem de o bir kadın. Zavallıya, kabahat kendisindeynıiş gibi, anası babası kim bilir nasıl söylenip durdu da, kızcağız sıkıldı. Buna rağmen beni terk etmek istemedi. Bu da sevind
Kırk yıl önce gemiler bu kadar hızlı gitmezdi. Nijni'ye yaptığımız yolculuk çok uzun sürüyordu. Güzellikleri ilk tattığım o günleri bugün gibi çok iyi hatırlıyorum. Havalar iyi gidiyordu. Ninem ve ben sabahtan akşama kadar güvertede kalıyorduk. Volga'nın kıyıları arasında süzülerek gidiyorduk. Açık kahverengi geminin çarkları tembel tembel ve büyük bir gürültüyle gri-mavi suları dövüyor ve köpürtüyordu.
Yoksul bir köylü çocuğu olan Jan Valjan,küçük yaşta annesini ve babasını kaybetti. Gidecek başka yeri olmadığı için yedi çocukla dul kalan ablasının yanına gitti. Yetim kalan çocuklara babalık, ablasına da yardım etti. Aradan geçen yıllar onu içine kapalı, sessiz, ama güçlü kuvvetli bir delikanlı yapmıştı. Çektiği sıkıntıdan yakınmıyor, yalnızca ablasının ve yedi çocuğunun karnını nasıl doyuracağını düşünüyordu. Bu hiç de kolay değildi maalesef...Jan Valjan'ın elinden her iş gelirdi. Yarıcılık, orakçılık,
Bazı devletler, halk olarak korkunç krizler geçirir ya da tümüyle perişan bir hale düşerler. Bazı uluslar ise hayatlarına iyi bir düzen kazandırırlar. Bu misallerin her ikisi de sadece devlet adamları, bakanlar, milletvekilleri için önem taşımaz; ulusun her bir üyesini de ilgilendiren meselelerdir. İster beyin gücüyle, ister kas gücüyle çalışsın; bütün erkekler, kadınlar, yaşlılar, gençler, kentliler, köylüler, hep bu sorunları düşünmelidir.
Oyun salonuna girince -hayatımda ilk kez bir oyun salonuna giriyordum- oynamakla oynamamak arasında bir süre bocaladım kaldım. Salon tıklım tıklım doluydu. Ancak eğer böyle bir kalabalıkla karşılaşmasay-dım öyle sanıyorum ki, oyuna falan başlamadan çekip giderdim. Ne yalan söyleyeyim, kalbim küt küt atıyor, o soğukkanlılığımın yerinde yeller esiyordu. Uzun bir süredir kafama koymuştum; geldiğim gibi bu Roulettenburg'dan çıkıp gitmeyecektim. Hayatımda köklü ve kesin bir değişiklik o-lacaktı. Evet, böyle olma
JULIET: Kim gösterdi sana burayı?ROMEO: Her şey aşkın yardımıyla oldu. O, akıl verdi bana, ben de ona göz oldum. Ben gemici değilim, ama sen o en uzak denizlerle yıkanan uçsuz bucaksız kıyılarca uzak da olsan, sana ulaşmak için açılırdım denize.
İşte ancak bunun ardındandır ki, akıl yürüterek, mevsimleri ve yılları yaratanın ve görülebilen dünyada olan herşeyi gözetenin "O" olduğunu ve zamanla görmeye alıştığı herşeyin nedenlerinin belli bir şekilde "O" olduğunu kavramaya geçecektir. Kesinlikle çok açık, hepsinin ardından bunu kavrayacaktır.
Elinizdeki eser, Ahmet Haşim'in dönemin gazetelerinde yayımlanan deneme tadındaki köşe yazılarının bazılarından oluşmaktadır. Türk edebiyatında önemli yeri olan yazarın, bu seçme köşe yazıları doğallığı ve sadeliği ile türleri arasında önemli örneklerdir. Keyifle okuyacağınız temennisiyle. ...
Bu kitap, Ahmet Kasım in Malumat gazetesinde yayımlanan fıkralarından oluşmuştur. Edebiyatımızdaki "şehir yazılarının ilk örneğidir. Yazarın en (önemli eseri olarak görülür. Ahmet Rasim, devrin İstanbul´unu sokağından, pazarına, basın camiasından, eğlence mekanlarına usta bir gazeteci ve şair gözüyle ve sade bir dille aktarır.
Hiç düşünmeden" rüyasını gördüğü hayatı yaşamaya başlayan ve gezip gördüğü yerlerle ilgili kaleme aldığı notlarıyla bugüne on bîr ciltlik dev bir "Seyahatname" bırakan Evliya Çelebi, en eski ve en önemli şey y ahım izdir. O´nun, Yemen´den Kırım´a, Rumeli´den Iran içlerine kadar bütün Türk corafyasmı gezdiği söylenir. Bunu söyleyenler haksız da sayılmaz. Elinizdeki eser, olağanüstü bilgileriyle bugüne de ışık tutan Evliya Çelebi´nin Türk coğrafyasına yaptığı gezilerden bir demet sunuyor.
"Maslova mahkemeye!" diye bağırıp kapıyıyeniden kapanı. Kadın, ayakta dimdik durarakkıpırdamadan bekledi.Rüzgârın tarlalardan şehre getirdiği o harikakoku, cezaevinin avlusunda bile duyulmaktaydı.Koridorlarda ise, ağır; dışkı, nem, çürümüşlükkokan pis bir hava vardı. Bu, kimseninboğulmadan soluyamayacağı bîr havaydı.Dışarıdan gelen kadın gardiyan, bu bozukhavaya alışmış olmakla beraber, o da aynırahatsızlığı hissetti. Avludan gelip koridoragirer girmez, midesinin bulandığmı hissetti.içinden uyumak geliyord
Ben, şu an yirmi bir yasında olan lise mezunu bir gencim. Soyadım Dolgorukiy diye bt- mim r. meşru babam Makar İvanov Dolgorukiy, Versilov ailesinin eski kölesiymiş. Aslında yoidan doğsam da: topfumun değer yargına göre babasızım ve soyum sopum he Dünyaya geliş hikâyem ise şöyle: Bundan oıi iki yıi önce asıl babam derebeyi Versiiovvilâyetindeki çiftliğine geimiş. O sıralarda yirmi beş yaşındaymış. Öyle sanıyorum ki o zaman daha kişiliği tam oturmamış bir adammış. Çocukluğumdan beri beni hep şaşırtan. z
Sözlü kültürümüzün en önemli miraslarından biri olan Dede Korkut hikayelerini bir masal gibi yaşatmaktan çıkarıp kitap bütünlüğünde sunan bu eser, Dede Korkut kimliğinde Türk tarihinin yaşayan unsurlarını yeniden hatırlatıyor.
Ferhat Ağa: Seni de İran seferine gönderecekler, öyle mi? Gitmek istemiyorsun, onun için ricaya geldin değil mi? Endişelenme! Dur bakalım, tabii ki bir çaresini buluruz. Cezmi: Yok efendim; beni kimsenin bir yere göndereceği yok. Bugün adam arıyorlardı ve beni çocuk diye istemediler. Ben de gitmek için yardımınızı istemeye geldim. Ferhat Ağa: Nereye? Cezmi: Sılaya, hacca hiç değil. Savaşa.... İran'a. Nev'i: Delikanlı, savaş şiir yazmaya benzemez... Cezmi: Neden benzemesin? İnsan düşünüp yazdığı gibi dövüşm
Zerdüşt otuz yaştnda yurdunu ve yurdunun gölünü terkedip dağlara çıktı. Orada ruhunun ve yalnızlığının zevkini tattı ve on yıl bıkmadı bundan. Ama en sonunda gönlünde bir değişme oldu. Bir sabah, tan ağarırken kalktı, güneşin karşısında durdu ve ona söyle dedi: "Ey ulu yıldız! Aydınlattıkların olmasaydı, nerede kalırdı senin mutluluğun! On yıldır yükselir durursun mağaramın üstüne; eğer ben, kartalım ve yılanım olmasaydık, ışığından da, bu yoldan da bıkardın. Ama biz seni her sabah bekledik, ışığının fazl
Toplam 77 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4