Edebiyatımızın yapı taşlarını düşündüğümüzde ilk akla gelen kişilerden biri de Sait Faik'dir. Öykü sanatının bu büyük ustası gerçek bir insancı ve kılı kırk yaran bir gözlemci olarak bu ülke insanının yaşam değerlerini her yönüyle tartışmış bir düşünürdür. Onun öykülerinde özellikle İkinci Dünya Savaşı'yla gelen sıkıntıların yansılarını buluruz. Sait Faik gerçek bir İstanbul insanıdır. Onun İstanbul'u bütün güzellikleriyle olduğu kadar bütün açmazlarıyla İstanbul'dur. Afşar Timuçin bu kitabında Sait Faik'

Düşünce tarihinde Epikuros felsefesinin çok önemli bir yeri vardır: eski çağ maddeciliği dediğimizde ilk akla gelen Epikuros'dur. Epikuros, Eskiçağ'ın Demokritos'dan sonra ikinci atomcusudur. O izini sürdüğü Demokritos atomculuğunu maddeci bir anlayışa götürürken çok önemli bir ahlak öğretisi de geliştirmiştir. Hazcılığın temellendiricisi Epikuros bizi geçici hazlardan uzaklaşmaya ve gerçek hazlara yani kalıcı hazlara yönelmeye çağırır. İnsanlığın pek erken yitirdiği büyük düşünür Paul Nizan bu çalışmasında

Ece ile Arda'yı bundan önceki gezilerinde en son Antakya'da bırakmıştık. Televizyonda Güneydoğu dizilerini izleye izleye oralarını neredeyse hepimiz ezberlemiş gibiyiz. Ancak tarihiyle, efsaneleriyle tanımamıştık Antep'i, Urfa'yı, Nemrut Dağı'nı ve özellikle de yüzyılın keşfi Göbeklitepe'yi. Bu kez yine Erman Bey'in rehberliğince Ece ile Arda bu yörelerimizi gezmekte ve efsanelerini dinlemektedir.

Çocuklara yönelik kısa, vurucu ve düşündürücü bilmece kitaplarını yayımladığımız Cabir Alacatlı'nın, soru cevap şeklinde hazırladığı bu yeni bilmece kitabıyla da beğenileceğini umuyoruz.

Tam bir çevre dostu olan Deniz, bir gün ailesi ile birlikte pikniğe gider. Orada ablasıyla birlikte top oynar, salıncakta sallanır. Yorulduğunda bir ağacın altında uyuya kalır. Uykusunda ormanda yaşayan hayvanlar insanlardan dert yanar. Onların doğaya karşı hoyratça davranmaları nedeniyle şikayette bulunurlar.

Her çocuk gibi Deniz de uzayı çok merak etmektedir. Bilinmezlik onu çekmektedir. Bir gece rüyasında arkadaşları ile birlikte uzay yolculuğuna çıkarlar. Uzay gemisinin kaptanı tabii ki Deniz'dir.

Yoğun geçen günlerden sonra okul tatil olmuş ve Deniz ikinci sınıfa geçmiştir. Onca yorgunluktan sonra Deniz ve ailesi tatil için bir kampa gitmeye karar verirler.

Deniz yaşadığı bu toprakların her köşesini merak etmekte, oralara gitmek istemektedir. Hele okulda öğrendikleri her şey bu yerleri onun için daha cazip hale getirmektedir. Doğal güzelliklerle iç içe geçmiş tarih onun rüyalarına girmektedir.

Deniz akrabalarını çok sevmektedir. Anneanne, dede, babaanne ve büyükbaba onun için çok değerlidir. Ayrıca sık görüşemese de diğer akrabalarını da çok sevmektedir. Bir bayram günü bütün akrabalarını ziyaret ederler.

Deniz'in dedesinin bir çiftliği vardır. Bir gün ailesi ile birlikte bu çiftliğe giderler. Orada doğal ortamında yaşayan hayvanları tanır Deniz. Organik yumurta tereyağı vb. tüm yiyeceklerin tadına doyamaz.

Küçük Can odasında, pencerenin önünde duruyor ve durmadan hareket halindeki karıncaları izliyordu. Merak içindeydi; ne yapacaklardı bunca ekmek kırıntılarını? Doğa hakkında öğrenmek istediği çok şey vardı. Annesi bazen Can'ın sorularına yanıt veremiyordu. Can bir taraftan elinde büyüteçle bahçedeki canlıları inceliyor ve not alıyor bir taraftan da kitaplardan araştırmalarını sürdürüyordu. Bu süreç Can'ın doğayı keşif serüveniydi.

"Yıl 1934 1915 yılının bahar ve yaz aylarında Çanakkalede bize karşı çarpışmış olan Anzaklar, bu savaşlar sırasında orada hayatlarını kaybeden silah arkadaşlarını anmak için Çanakkaleye geleceklerdir. Aradan 19 yıl geçmiş. O zamanın genç savaşçılarının her biri şimdi artık orta yaşlı birer insan olmuşlardır. Doğaldır ki, dostça bir ziyaret için olacaktır bu geliş. Konukları ağırlama görevi de zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kayaya verilir. Bakanın konuklara usulen bir de konuşma yapması gerekecektir.. Cumhu

Deniz, okula başlayacaktır. Çok heyecanlıdır. Ablasının okuduğu kitapları kendi başına okuyabilecek, yeni yeni dünyalarla tanışabilecektir. Daha da ötesi okulda kendi yaşıtı birçok çocukla arkadaş olacaktır.

Gönül güzüyle dizisinin bu altıncı kitabında da Afşar Timuçin bu topraklarda yaşayan insanların dilekleriyle, kaygılarıyla, sıkıntılarıyla, sevinçleriyle ilgili konuları insanlığın temel sorunları çerçevesinde ele alıyor. Felsefenin şiirle ve şiirin gündelik yaşam görünümleriyle iç içe geçtiği bu anlatımıyla ilginizi çekecektir. Umudun kırılmışlıkla ve inancın boşvermişlikle yan yana yaşadığı bu ortamda bu deneme yazıları yalnızca bir şeylere ışık tutmak istiyor.

Hain mikroplar kendilerine yaşam alanı bulabilmek amacıyla bahçede top oynayan çocukları izlemekte ve oynadıkları topa yapışıp çocuklardan birinin vücuduna girmek istemektedirler. İlk denemelerinde başarılı olamayan mikroplar pes etmemekte ve vücuda yerleşebilmek için her türlü numaraya başvurmaktadırlar.

Hain mikroplar kendilerine yaşam alanı bulabilmek amacıyla bahçede top oynayan çocukları izlemekte ve oynadıkları topa yapışıp çocuklardan birinin vücuduna girmek istemektedirler. İlk denemelerinde başarılı olamayan mikroplar pes etmemekte ve vücuda yerleşebilmek için her türlü numaraya başvurmaktadırlar.

İzci olmak isteyen çocukların bilmesi gereken her şey! İzciler modern şövalyelerdir. Kendilerini her zaman güçlü tutmaya çalışan, problemleri çözmeyi öğrenen, asla bıkkınlık göstermeyen modern şövalyeler... İzcilik hakkında temel bilgiler Yürüyüş ve kamplar Düğümler ve bağlar Harita ve pusula Yönler ve meteoroloji İlk yardım

Daha önce felsefe incelemelerini yayınladığımız Ali Timuçin bu kitabında felsefeyle edebiyatın buluşma noktasında dünyaca ünlü beş çağdaş yazarın sanat anlayışlarını inceliyor. Apayrı estetik bakışları ve değişik dünya görüşleri olan bu edebiyat adamlarını birleştiren tek ve en önemli nokta onların insan yaşamına ayrıştırıcı bir bakışla ışık tutma çabalarıdır. Edebiyata yüzeysel bir bakışla değil de düşünce açısından yönelmeye özen gösteren, estetik kaygıları olan dikkatli okurların bu kitapta bir şeyler bu