Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Toplam 665 kayıt bulunmuştur Gösterilen 80-100 / Aktif Sayfa : 5
"Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada 'nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım." "Haritada Bir Nokta" adlı öyküden.
Tükendi
Sait Faik, Burgaz çalılıklarından çekti bir kızılcık dalı kopardı, kalem gibi yonttu, ucunu yaşama batırdı ve yazmaya koyuldu. Türk hikâyeciliği Ömer Seyfettinden sonra Memduh Şevket Esendal, Fahri Celalettin gibi ustaların sürdürdüğü bir türdü. Sabahattin Ali, Refik Halitin memleket hikâyeciliğine diyalektik bir görüş katmış ve bu yeniliği ile 1940'ların tek ismi olmuştu . Sait Faik ise onların yapmadığı bir şeyi yaptı. Bir konuyu deği l, yaşamın bir parçasını işliyordu. Bir tez savunmuyor, bir yaşantıy
Tükendi
Mucizelere inan! Dostluğun ışığı bütün korkuları yener. Küçük tavşan bir gece yarısı uyandı. Karnı çok acıkmıştı ama karanlık ormanda yiyecek aramaktan biraz korkuyordu. Pembe burnunu kırpıştırıp çaresizce havayı koklarken bir çıtırdı duydu, ardından parlak bir ışık gördü. Gecenin kocaman lambası Ay mıydı bu gerçekten? Yoksa onun da mı uykusu kaçmıştı? Hayat dolu çizgileriyle çocuklar için büyülü dünyalar yaratan Feridun Oral, bu kez küçük bir tavşanın korkularını yenişini ve Ayın yardımıyla hayatı biraz
Tükendi
Bir Yaz Sabahı Geyikböceği henüz uykudayken, evinin kapısı hızlı hızlı çaldı. Gelen eski arkadaşı Tekeböceği Kaçkaç'tı ve ona harika bir armağanı vardı.Orman sakinlerini yepyeni bir maceraya sürükleyecek olan bu güzel armağan, beraberce eğlenmenin güzelliğini bir kez daha gösterecekti herkese!
Tükendi
Gogol'un en ünlü öykülerinin yer aldığı bu kitap her yaştan okurun zevkle okuyacağı bir klasik.
"Görünmez bir güneş omuzlarımızı ısıtmaya başladı. Ama güneşin varlığı bile ilgimizi çekmiyordu. Mesafe, zaman ve yön kavramımızı kaybetmiş halde orada, nerede olduğunu bilmediğimiz bir yerde oturduk. Yanımızdan birçok ses geçti. 'Çulluklar gözlerimizi oydu,' dedik. Seslerden biriyse şöyle dedi: 'Bunlar gazeteleri fazla ciddiye almışlar.' Sesler ortadan kayboldu. Bizse öylece, omuz omuza oturmaya devam ettik." Rüyalar, kazalar, pişmanlıklar, inanç, özlem ve ölüm... Büyülü gerçekliğin gizemli ve puslu atmo
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar 1846'da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Byelinski bu eser üzerine Dostoyevski'den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan eserleri çağımızda edebiyat klasikleri arasında yer alsa da o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849'da I. Nikolay'ın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Sibirya sürgününden son
Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, Bana bir tekne ver. Bilinmeyen adaların kalmadığına inanılan bir dönemde bilinmeyen ada arama cesaretine sahip bir adamla böyle bir cesareti görüp hayatını değiştirebileceğine inanan bir kadının büyük usta Saramagonun eşsiz anlatısında edebiyat tarihine geçen yolculukları böyle başlar. Emrah İmrenin Portekizceden çevirisi ve Birol Bayramın desenleriyle okurun minör başyapıtlarından olacaktır Bilinmeyen Adanın Öyküsü. (...) ben bilinmeyen adayı bulmak isti
20. yüzyılın en büyük Alman romancısı Thomas Mann'ın yazarlık yaşamında, Buddenbrooklar, Büyülü Dağ ve Doktor Faustus gibi büyük romanların yanı sıra Venedik'te Ölüm'ün de benzersiz bir yeri vardır. 1929'da Nobel Edebiyat Ödü­lü'ne değer görülen Mann, I. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde yayınlanan Venedik'te Ölüm adlı bu uzun öyküsünde, 'sanatçının trajik çıkmazı'nı işler: Yorucu bir çalışmanın ardından gerilimlerinden kurtulmak için Venedik'e giden ünlü yazar Aschenbach, genç Polonyalı Tadzio'nun olağanüst
Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Briefeiner Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920'li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun "gönderen"inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: "Sana, beni asla tanımamış olan sana." Kadın büyük tutkusunu hep bir "bilinmeyen" olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öykü
[Sait Faik'te] yaşama hırsından başka, hatta ondan daha baskın bir "anlama hırsı" sezer gibi oluyorum. Tabiatı, eşyayı, insanları aynı nizam içinde harekete getiren büyük kanunun sırrını çözmek ister gibi bir hali vardı Sait Faik'in. İnsanlar, eşya ve tabiat, birbiriyle külçe olmuş, Sait Faik'i hırsla kendine çeken bir muamma haline gelmiştir. Ama Sait Faik'in usulü, bu külçeyi tahlil yoluyla kavramak değildir. Böylesi, âlimlerle filozofların işidir. Sait Faik, sevmek ve yaşamak yolundan şair sezişiyle bu
İntihar, Stefan Zweig´ın zihnini gençlik yıllarından beri meşgul eden bir kavramdı. Yaşamının bir anlamı kalmadığını anladığı anda yaşamına kendi eliyle son verebileceğini daha üniversite yıllarında söylemişti. İlk evliliği sırasında karısı Friederike´yi kendisiyle birlikte intihar etmesi için zorlayan, sonra bu düşüncesinden vazgeçen Stefan Zweig, yıllar sonra, İkinci Dünya Savawı sırasında, ikinci karısıyla birlikte yaşamına son verdi. Yazar, önceki intihar girişimlerinden vazgeçmiş olsa da korkularını, r
"Zafer Abimin bu yazılarını okurken gerçekten çok güldüm. Mal güzel. Müthiş bir zamanlama ile yazılmış performanslar gibiler. Bazen bu performanslara canlı tanıklık da ettim, çok şanslıyım. Hem esnek hem beton gibi sağlam öyküler. Peki, hiç düşündünüz mü nedir bunun sebebi? Ben düşündüm. İyi şeyleri ancak iyi çocuklar yapar. Zafer Abim de hiç yaşlanmayan o iyi çocuklardandır." Cem Yılmaz Zafer Algöz; Kemal Sunal'dan Sadri Alışık'a, Öztürk Serengil'den Fatma Girik'e, Erkan Can'dan Cem Yılmaz'a pek çok sa
"Erken gelmiş bir bahar günü, ormanda yalnızdım, ormanın seslerini dinliyordum. Son üç yıldır süregelen çırpınmalarımı, Tanrı'yı arayışımı, sürekli bir biçimde sevinçten umutsuzluğa sıçrayışlarımı düşünüyordum... Birden, ancak Tanrı'ya inandığım sıralarda yaşadığımı anladım. Sırf onu düşünmekle bile, yaşamın sevinçli dalgaları kabarıyordu benliğimde. Çevrede her şey canlanıyor, her şey bir anlam kazanıyordu. Ama Tanrı'ya inanmamaya başladım mı yaşam duruveriyordu." Tolstoy, İtiraflarım'dan Tolstoy, İ
Hayatınızdaki en ağır yük hangisiydi? Bitmeyen bir sınav var mıydı? Anneniz mi kaderinizdi yoksa babanız mı? Hiç Tanrı olduğunuz bir rüyanız oldu mu? Benliğinizden sıyıramadığınız takıntınız neydi? Bir çiçekle konuşsanız ona soracağınız ilk soru hangisi olurdu? İnsan, geçmişine peşkeş çekebilir miydi? Bir fotoğraf sizi zaman makinesi gibi içine çekse ne yapardınız? Bu sorulara cevap veremiyorum diyorsanız istediğiniz öyküden başlayabilirsiniz okumaya...
Şiirleriyle olduğu kadar deneme yazılarıyla da tanıdığımız Afşar Timuçin'in gazete yazılarının birinci cildini daha önce yayımlamıştık. Bu ikinci ciltteki yazılar da birinci cilttekiler gibi sıradan, güncel sorunlar çerçevesinde sıkışıp kalmadan felsefenin, ruhbilimin, estetiğin, tarihin sorunlarına yöneliyor. Bu kısa ve özlü yazılarda deneme türünün ilginç örneklerini bulacaksınız.
Küçücük bir ayrıntı bile dünyayı değiştirmeye yeter. İsviçreli yazar Germano Zullo ile illüstratör Albertine'den, hayatta keşfedilmeyi bekleyen küçük ayrıntılar üzerine bir kitap: İncelikli Şeyler 2011 Sorcières Ödülü'nün yanı sıra 2012 New York Times En iyi Resimli Kitap Ödülü ve 2014 São Paulo Büyük Ödülü'ne değer görülen İncelikli Şeyler okurları umut veren bir dünyaya davet ediyor. İncelikli Şeyler, ucu açık metni ve kendine özgü minimal resimleriyle her yaştan kitapseverin ilgisini cezbedecek evrens
"İnsanın alışveriş yaparken neye ihtiyacı var? Lunaparktaki bir çocuk gibidir o, evet budur! İyi tasarlanmış ürünler, güler yüzlü çalışanlar, görkemli bir gün sözü veren bir atmosfer, arkadaşlarla yemek, ada serinliği..." Pasifik'te bir ada, bir kaza, bir süpermarket, düşleri süsleyen bir eş, sevimli çocuklar ve muhteşem bir kariyer... Hepsi bir hayalden mi ibaret dersiniz? Oysa hiç de öyle değil! Başından geçen akıl almaz olaylar yüzünden kişisel tarihinin başlangıcını yaşamakta olan Roviros, Yeni Gine'dek
Buzzati'nin tuvalinden yansıyan hikâyeler... Zamanın akışı karşısındaki çaresizliğimizin, huzursuz bekleyişlerin, tanıdık kâbusların ve yalnızlıkların usta anlatıcısı Dino Buzzati, Fırçanın Ucundaki Hikâyeler ile bu kez Ressamlar Kenti'nden sesleniyor okurlarına. Yapıtlarıyla kendine özgü tekinsiz, gerçeküstü bir anlatı evreni kuran Buzzati'nin elli iki yıl boyunca gizlediği ressam kimliğini gün yüzüne çıkaran Fırçanın Ucundaki Hikâyeler, çok yönlü sanatçının ilk kez 1958 yılında Milano'da sergilediği resim
Sunay Akın, bu kez Bir Çift Ayakkabı'yla çıkıyor insanlık tarihinin bilinmeyen tozlu yollarındaki macerasına. Bir Çift Ayakkabı kimi zaman boya sandıklarındaki hayat ağacı imgesine dönüşüyor, kimi zaman koskoca bir padişahın imdadına yetişiyor. Ay'ın, sinemanın, sanatın, aşkın, savaşın, vd. tarihine ışık tutuyor. Muhtaç olmasın diye, evden kaçan karısının ayakkabısının içine para koyan terk edilmiş koca kimdir? Van Gogh'un tablosunda ters çevirdiği ayakkabının sırrı... Abdülaziz İstanbul'u dünyaya nası
Toplam 665 kayıt bulunmuştur Gösterilen 80-100 / Aktif Sayfa : 5