Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Toplam 50 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
"O sosyalistler ki ciddilik adına cinselliği hor görmek yanlışı içindedirler, cinsel devrimin sosyalistliğin içeriğinde bulunduğunu unuturlar, hiçbir bilimsel iddiası olmasa da, böyle bir kitaba karşı çıkmayı siyasal bir kurnazlık sayacaklardır, ama ´alaturka´ bir kurnazlık olacaktır bu, zamanın getireceği gelişmeler karşısında savrulup gidecektir... Oysa cinselliğe eğilişim de, tıpkı sosyalistliğe ya da batıcılığa eğilişim kadar, insanı, özellikle çağdaş insanı anlayabilmek isteğimden doğuyor. Onun için de
"Gençler bilmez: olayın dış sebebi, 30'lu yıllar Avrupa'sının vahim ‘totaliterleşmesi'dir; demokrasi çürümüş, yozlaşmış bir düzen sayılıyordu; sağda Mussolini ve faşizmi, Hitler ve nazizm yükselmişti; solda Stalin ve onun totaliter Bolşevikliği! 40'lı yıllarda İspanya'da General Franco, Macaristan'da Horthy, Romanya'da Antenoscu, Norveç'te Quisling, ‘tek millet, tek parti, tek şef' ilkesine uygun ‘aygıtlarla' yönetime el koymuşlardı. İngiltere ve Fransa gibi eski demokrasiler iyice gözden düşmüştü: liberall
Tükendi
Bu kitap Attila İlhan´ın 1949-1952 yılları arasında, o dönem için yepyeni olan bir üslupla kaleme aldığı ve Varlık dergisinde bölüm bölüm yayımlanmış gezi yazılarından oluşuyor. Ama nasıl gezi yazıları? Aslında bir kısmı bugünden dönüp bakıldığında bir günü almayacak gibi görünen, ama zamanında başlı başına birer macera olan gezileri anlatıyor: İzmir-Sındırgı yolculuğu gibi. Attila İlhan´ın kalemi öyle kıvrak ki, kısa yolculukların bile bir edebiyatçı gözüyle nasıl zenginleşebileceğini görüyorsunuz... Atti
Düşlenen, tümüyle düşsel olan sevgililer, topu topu üç geceye sığdırılan, doyasıya yaşanamayan aşklar, gözlerinden yıldız rüzgarları geçen sevgililer, Paris sokakları, limanlar, yolculuklar, deniz insanları... ve Anadolu; uzun havalar, halk türküleri... Sisler Bulvarı´yla başka dünyalara doğru yolculuğa çıkacağız biz de şimdi; Emperyal Oteli´nde üç gece kalacağız, biraz mehtabı içeceğiz, içimizde isyanlar çıkacak ve Sisler Bulvarı´nda öleceğiz...
Tükendi
"Siyasal konularda yazmaya başlayınca, o zamana kadar, benden yalnız şiir ya da roman okumaya alışmış yeni kuşağın çiçeği burnunda solcuları epeyce şaşırmışlar, dediklerimi basbayağı hafife almışlardı, Türkiye ölçüsünde olduğu kadar dünya ölçüsünde de, sözlerimin bazı önemli gerçekleri taşıyabileceği kimsenin aklına gelmiyor, herkes çoktan eline geçirdiğini sandığı sosyolizm anahtarıyla, çok yakında, -belki birkaç ay sonra- devrim kapısını açacağını umuyordu. (...) Hiçbirisinin dikkate almadığı nokta, en ö
Memleket o sıralarda gerçekten bir kurtlar sofrasına dönmüştür. Herkes çıkarını sömürmekte bulmaktadır ve bütün sömürücülerin parç parça yok ettiği şey halkın payıdır. Sürüklenilen yıkımdan kurtulmak için bir sentez ve bir hareket gereklidir. Romanda bunun ancak Kuvay-ı Milliye ruhuna bağlı demokrat bir toplumculuk ve ulusal bir devrimcilik olabileceği gösteriliyor. - Konur Ertop İstanbul´un barlarından gazete idarehanelerine kadar, gerek işyeriyle, gerek kişileriyle, birbirlerinden tamamen uzak ve buna r
"Bir gül takıp da sevdalı her gece saçlarına/ çıktı mı deprem sanırdın ´kara kız´ kantosuna/ titreşir kadehler camlar kırılır alkışlardan/ muammer bey´in gözdesi karantina´lı despina".. Hemen dilimizin ucunda durur aslında Attilâ İlhan; mırıldanan bir şarkı olur, dökülüverir sokaklara. Ya da belleğimizin bir yerlerinde uslu uslu öylece oturmaktadır; "beni de kırdılar içimden kırdılar/ karanlık camlardan sular akıyordu/şimşekli bir boşlukta saat vurdu/ beni de kırdılar belki yalnızdılar/ belki onların da çoc
"Mustafa Kemal´in gözünde, eylemin ´meşruluğu´ demek, halkça onaylanmış olması demektir. Yoksa Kongreleri, Büyük Millet Meclisi´ni anlamak ve açıklamak mümkün olamazdı. Şu sözlerini bir de: ´...Bir devreye yetiştik ki, onda her iş meşru olmalıdır. Millet işleri de ancak milli kararlara dayanmakla, milletin genel duygularına tercüman olmakla gerçekleşir.´ Siz Osmanlı ülkesinde, ´milli kararlara dayanmak´, ´meşruluğu´ bunda aramak ne demektir bilir misiniz? Padişahı ve Halifeyi silmek, hiçe saymak demektir! M
"Epeyce kadın gizlice erkek" sözde kadınlar, mevsimlik sevdaların unutulmuş kızları, tasaları gizli cam güzeli kızlar, Sansaryan Han´da sorgulananlar, kullanılmış yüzlerini aynalara bırakan muhbirler, derinlemesine yalnız tutuklular, mağlup sarhoşlar, parmak uçlarından yıldızlar damlayan adamlar... Attila İlhan birbirinden sahici insanlarıyla kent resimleri çiziyor bize. Tanrıyoruz o insanları; kimi ben, kimi sen, kimi o... Bizler...
Tükendi
"Cumhuriyet kuşaklarının drabı Atatürk sonrasında başlar. Çağdaşlaşmayı batılaşma yapan sonrakilerdir. Hiç değilse, müdafaa-i hukuk doktrininin ulusalcı içleminden soyanlar, Dersaatet tipi kozmopolit bir batılılaşmayı Ankara´ya göçüp Cumhuriyet´in ´resmi´ tutumu yapanlar, onlardır. Avcıoğlu, yeni devletin ilk yıllarından itibaren, Babıali´nın, köhne kadrolarıyla Ankara bürokrasisini ele geçirdiğini yazar. Yalnız bürokrasiyi mi? Kuva-yi Milliye ruhunu da ele geçirip dağıtmışlar, devrimin ideolojisini şaşılac
Bizi en ince yerimizden yakalıyor hep; birimizi, bazılarımızı değil, hepimizi... Kendini anlatıyor ama, dizelerinde hepimiz kendimizi buluyoruz, üstelik onlarda sadece biz varız sanarak. Öznel sevdalarımızı, "bize ait olanı" duyuyoruz onun sesinde. Hepimiz onun şiirinin kahramanlarıyız; bir türlü layıkıyla söylemeyi beceremediğimizi üç kelimeye sığdırıveriyor o: "Ben sana mecburum!" Attila İlhan şiirinin tek teması aşk değil elbette; bu kitapta beş bölümde topladığı şiirlerinde, dönemin siyasi havasını, ç
Tükendi
Şehrin sokaklarında ihanet yürüyor bu şiirlerde; tanıdık birileri ölüyor, mahkumlar koğuşlarında sevda, özlem, özgürlük, sevgili örüyorlar gizlice, genç ayrılıklar, tutsak mutluluklar yaşanıyor... Aykırı hayatların resmi geçitinde hep bir ağızdan söylüyoruz: "hayat zamanda iz bırakmaz / bir boşluğa düşersin bir boşluktan / birikip yeniden sıçramak için / elde var hüzün"...
Tükendi
Size, bize "mevcutlu" götürülen, az sonra karısından ayrı düşecek olana, Beyoğlu´nun arka sokaklarında çamurlara bata çıka yürüyene, karanlık odalarda kendini arayana, "eksik" sevene, dövülmüş halini kimseler görmesin isteyene, cam yeşili etek giyene, sonbahar uğultusu duymamış olana bakıyor Atilla İlhan, bakıyor ve onlardan, sizden, bizden şiir yapıyor. ...
Tükendi
Duvar Attilâ İlhan`ın ilk şiir kitabı. Daha çok özgürlük, eşitlik ve mutluluk ideali üzerine yazılmış, toplumsal gerçekçi ilk şiirler... İlhan, "Duvar`daki şiirler, belki harbi etiyle kemiğiyle yaşamamış; ama gazete, radyo ve sinema yoluyla bir yandan; fırında kaybolan ekmek, seferber edilmiş ordu, pasif korunma ve karartmalar yoluyla öbür yandan; onun sertliğini ve hainliğini `etinde duymuş` bir harp delikanlısının şiirleri" diyor. Duvar`da kendini dünyayla ve tüm insanlarla bir ve beraber hisseden, kendi
Tükendi
"Ne konuştuk, Osmanlı´da ulusal burjuva yoktu, İttihatçılar´dan başlayarak ulusal burjuva yaratma çabasına girişilmiş, Cumhuriyet´ten sonra da bu çaba sürdürülmüştür. Devrimi, bizde bürokrasi, aydınlar ve eşrafla bütünleşmiş halkın oluşturduğu ´tarihsel blok´ yaptı, başarı kazanınca da şu son derece zor durumla karşılaştı: Gelişmiş bir burjuvazi olsa, kültürünü de yaptığı için, üstyapısı ya hazır ya hazıra çeyrek kala olacak, devrimden sonra da üstyapı ´resmileşecek´. Klasik gelişme şemasına uygun ülkelerde
İnsana, insanlığa has duygulardan; aşktan, özlemden, acıdan, öfkeden şiirler yaptı bize. Yaşadığımız dünyayı değiştirebileceğimizi söyledi mısra mısra. Bu yüzden de korkuttu "kral"ları Attila İlhan... Bu kitapta okuyacağınız şiirler, bu ülkenin kocaman bir "Korku Krallığı"na dönüştüğü 12 Eylül döneminde yazılmış ve o dönemin baskıcı, her türlü özgürlüğü yok eden, sindirici, kanatıcı, çürütücü ortamını anlatıyor. Sirenler çalıyor mısralarında; zincir şakırtıları kol geziyor, sokaklardan kan sızıyor, bir insa
Saplantılarıyla boğuşan, genelgeçer ahlak kurallarının hor gördüğü bir durumu içinde hissederek yaşayan, Bayraktar Paşazadelerin kızı Suat.. Kadınlardan korkan, onları doğru dürüst tanımayan ve fahişelerin dışında hemen hiçbirisine yanaşmamış, Manisa eşrafından Hacıbeyoğlu´nun oğlu Halim... Bu iki insan, hapsedilmiş bir ozanın kurtarılması için düzenlenen bir toplantının, kışkırtılmış halk kalabalıklarınca basılıp, polisçe dağıtıldığı kargaşanın içinde birbirlerine itilirler... Bıçağın Ucu bir cehennemi an
Tükendi
"...canımı kurtarayım derken, vatanını kaybedersin!.." Kurtuluş Savaşı'nın en hareketli günlerini Mustafa Kemal'in yaşamı içinde anlatan Gâzi Paşa, tarihsel olarak Kuvva-yı Milliye'nin İzmir'e girişi ve Trakya'nın geri alınması ile sonlanıyor. Bu çarpıcı dönemin içinde Latife Hanım, Fikriye Hanım, İsmet Paşa, Fevzi Çakmak, Kâzım Karabekir, Halide Edip, Falih Rıfkı, Yakup Kadri, Mustafa Suphi, Nâzım Hikmet, Çerkez Ethem... tümü de çok yakından tanıdığımız isimler Attilâ İlhan'ın bize o günleri yaşatan kurg
ne kadınlar sevdim zaten yoktular / yağmur giyerlerdi sonbaharla bir / azıcık okşasam sanki çocuktular / bıraksam korkudan sanki gözleri sislenir / ne kadınlar sevdim zaten yoktular / böyle bir sevmek görülmemiştir Attila İlhan´ ın gönüllere girmiş, dillere sinmiş, okuyan herkes için adeta içselleşmiş şiirlerinden biridir "böyle bir sevmek". İmkansız aşkları, kent aşklarını, aşkların "düşbozumlarını" öyle bir tonda yazmış, söylemiştir ki, unutulmaz olmuştur pek çok şiiri gibi. Böyle Bir Sevmek´ teki şiirle
Tükendi
Yağmur Kaçağı, Attila İlhan´ın "inadına" yazdığı şiirleri kapsıyor. Aşk şiirleri yazdığı için eleştirildiğinden inadına aşkı, yolculuk şiirleri sanatçının toplumsal uğraştan kaçması olarak yorumlandığından inadına uzun yolculukları, limanları, farklı kentleri, kent insanlarını, fahişeleri, bıçkın denizcileri yazmış şair. Onun yarattığı engin imge okyanusunun çalkantılı sularında yelken açacak; her mısrada duygularınıza, düşüncelerinize, heyecanlarınıza, umutlarınıza eşsiz karşılıklar bulacaksınız...
Tükendi
Toplam 50 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1