Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Toplam 127 kayıt bulunmuştur Gösterilen 100-120 / Aktif Sayfa : 6
Erdemin dört ismiyle kendi hemşerileri tarafından onurlandırılan Virata'nın öyküsüdür bu. Ancak adı ne Fatihler Kronikleri'nde ne de Bilgeler Kitabı'nda geçmektedir. Anıları insanların hafızalarında yer almakta. Yüce Buda bilgeliğinin ışığıyla hizmetkarlarını doldurmak için yeryüzüne gelmeden önceki günlerde, Birwagha topraklarında kralın tebaası olarak Rajputana'da Virata adında asil ve düzgün bir adam yaşardı. Aynı zamanda onu Kılıcın Işığı diye de çağırırlardı çünkü büyük bir savaşçıydı, herkesten daha
Görünmez Koleksiyon Bu adamların aç gözlülüğüne karşı koymak imkansız. Dün gece dükkanıma şöyle bir baktığımda gerçek değeri olan o kadar az şey kalmıştı ki her an kepenkleri kapatabilirim. Babam ve büyükbabamdan kalan iyi bir iş yapıyordum ama dükkan çer çöple doluydu. 1914'ten önce bir işportacı bile bunları tezgahına koymaya utanırdı. Unutulmuş Düşler Pozisyonunu hiç değiştirmeden baktı, sıcak gün ışığının göz kamaştıran nehri altına uzanan ve fosforlu gözlerle yeni gelenin kim olduğuna ilgisizce baka
"Pencerelerin üzerinde günün ilk ışıkları görünüyordu. Ama onun hayatına ışık getirmiyorlardı, çünkü uzun yıllardır sürdürdüğü bu hayatta artık yeni şafaklar görmek istemiyordu, mucizelerinin dokunduğu şeyler henüz gerçekten onlar tarafındna dönüştürülmemişti. Ve şimdi, korku duymaksızın, kendini son mucizeye, düş ve illüzyon olmaya son veren ve sadece karanlık, sonsuz gerçeklik olan mucizeye yakın hissediyordu."
Kırk birinci yaş gününde yazar R., yaşamının merkezinde yer aldığını öğrendiği bir kadının hayatına dair tutku dolu itiraflar içeren bir aşk mektubu alır. Ancak bu kadın yaşadığı süre boyunca, diğer birçok kadın gibi, yazarın hayatına bir iz bırakmayı başaramamıştır; sonuç olarak varlığını bir yabancı olarak sürdürmeye devam etmiştir. "Seni suçlamıyorum sevgilim, hayır, seni suçlamıyorum" demesine rağmen, kadının kor gibi yakan sözleri "kolay olanı, oyun gibi, ağırlıktan yoksun olanı seven; çünkü bir kad
Bilgi Yayınevi'nden özenle hazırlanmış modern klasikler... Irene Wagner kocasını aldatıyor; fakat kocasına yakalanma korkusu, aldatma tutkusu kadar büyük. Evinden dışarı çıktığı anda bu korkunun baskı ve işkencesini üzerinde hissediyor. Günlük yaşamında karşılaştığı imaların yalnızca birer rastlantıdan mı yoksa sırrının başkaları tarafınca ortaya çıkarılmasından mı kaynaklandığını bir türlü çözemiyor. Algıları korku ve vicdan azabı ile örtülü. Sonunda bir kadın tarafından tehdit edilinceyse hayatı büyük bi
Bütün bunları sevgilim; bütün bu küçük, neredeyse komik olayları sana anlatıyorum ki daha en başından itibaren çekingen ve ürkek bir çocuğu, beni, nasıl etkilediğini anlayabilesin. Daha sen hayatıma girmeden önce bile etrafında zenginliğin, farklılığın, gizem perdesinin oluşturduğu bir hava vardı. Hepimiz, varoştaki bu binada yaşayan hepimiz [Küçük hayatla olanlar, kapılarının önündeki her yenilik için meraklananlar, sabırsızlıkla senin taşınmanı bekliyordu. Bilinmeuen Bir Kadının Mektubu'ndan... Bilinm
Stefan Zweig, yaşamı boyunca yapıtlarıyla hep insanı yücelten, bireyin kutsallığını ve dokunulmazlığını en büyük değer sayan bir hümanizmin öncülüğünü yaptı. Onun hümanizmi, sınırların, ulusların, ırkların üzerinde kalıyordu. Yarının Tarihive Rotterdamlı Erasmus´ta yer alan denemelerinde, Stefan Zweig, bu görüş ve inanışlarını paylaşan, yaşadıkları döneme damgasını vurmuş, insani ve toplumsal değerler açısından yakın olduğu, özdeşleştiği kişileri irdelemektedir. Ölümünden önce kaleme aldığı son denemesi `Mo
Tükendi
Birinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda, Avusturya´nın bir köyündeki postanede memur olarak iş bulan Christine Hoflehner´in önünde, renksiz ve yoksulluk dolu bir yaşam uzanmaktadır. Ancak Amerika´daki akrabalarından aldığı bir mektup tekdüze yaşamından çekip alır onu. Çalışmayı ve yoksulluğu tanımayan bir dünyada, lüks bir otelde tatil geçirmeye davet edilmektedir. Otelde önceleri soylu ve varlıklı biri sanılsa da sonradan asıl kimliği ortaya çıkar ve değişim rüzgarları Christine´yi alıp yeniden artık katla
1942 yılında, yani İkinci Dünya Savaşı´nın tam ortasında, Brezilya´nın Petropolis kentinde karısıyla birlikte intihar eden, ama insanlara yarın´ı beklemeleri gerektiğini söyleyerek bir yandan da umudu savunan Avusturyalı yazar Stefan Zweig, kuşkusuz çağımızın en büyük hümanistlerinden biri. Büyük bir gerilim ustası olan Stefan Zweig´ı Türkiyeli okurlar çok iyi tanırlar. Can Yayınları arasında ondan pek çok kitap yayımladık. Dünün Dünyası, Yarının Tarihi, Yıldızın Parladığı Anlar, Bir Politikacının Portresi
Sahaf Mendel' de, tüm hazinesi kitap sevgisi ve bilgisinden hikayesi, savaşın kültüre barbar saldırısı anlatılıyor. Kaçak'ta ise evine dönmek isteyen Boris adlı bir Rus'un Cenevre Gölü'nde bir balıkçı tarafından bulunması ve evine dönme mücadelesi sırasında bulunduğu gölde hayatına kıymasının trajik hikayesi zihinlerde bir hüzün bırakıyor.
Karanlıkta mutlu, gururlu ve sevinç içinde uzanıyordu. Tam uyumak üzereyken odaya birinin yavaşça girip nazik bir elin saçlarını okşadığını fark etti. Yanaklarına yaşlar düştü... ve annesi tek kelime etmeden onun sevgiyle öptü. Yıllar sonra bile Edgar bu gözyaşlarının ve öpücüklerin tam anlamını anlayamadı. Annesi bundan sonra tüm enerjisini ve tüm sevgisini ona adamaya yemin etmişti; bir daha maceraya atılmayacaktı; bundan sonra bedensel zevklere veda edecekti. Onu boş ve değersiz bir yalandan kurtardığı i
Bir manyak gibi ayaklarıma kapanmıştı. O sırada iki polis köşeyi dönmüştü. Hemen adamı ayağa kaldırdım. Boş gözlerle bana bir an baktı ve sonra farklı bir ses tonuyla konuşmaya başladı: İlk sağa dönün, otel biraz aşağıda. Bir kez daha bana baktı, göz bebekleri solgun, beyaz bir boşluğun içinde eriyip gitmiş gibi görünüyordu. Sonra ortadan kayboldu. Titremeye başladım ve paltoma sıkıca sarındım. Yorgundum ve üzerime uyku, sarhoşluğa benzer, kara ve duygusuz bir uyku çöktü. Düşünmek, olayları kafamda eviri
Stefan Zweig'dan es¸siz bir uzun öykü, ustalıkla is¸lenmis¸ bir kurmaca, insana dair duyguların evrensellig?i... Satranç, psikolojik tahlil yapma ve insan ruhunun derinliklerini anlatmada en önde gelen yazarlardan Stefan Zweig'ın intiharından önce tamamladığı son eseri. Otobiyografik özellikler de taşıyan kitap, bir "satranç makinesi"ne karşı Nazilerin tecridi altında ruhi dengesini kaybetmiş, kendine bile yabancılas¸mış birinin verdiği mücadeleyi derinliklerine dog?ru inerek anlatıyor. Kitap, bir satranç k
Bir itirafla başlayayım hikâyeme. Geçen yıl ağustosta Cadenabbia'daydım ve aynı otelde kaldım. Bunu sizi şaşırtacağından eminim, çünkü size tekrarlardan kaçınmaktan bahsettiğimi hatırlıyorum. Ama hikâyemi öğrenir öğrenmez neden bu kuralımı yıktığımı anlayacaksınız. Burası o zaman da şimdiki gibi ıssızdı. Milan'lı bir adam vardı, bütün gün balık tutuyor, ertesi sabah aynı balığı yakalamak için akşam olduğunda tuttuğu balığı yeniden göle bırakıyordu. Sessiz sakin, etyemez, varlıkları yoklukları belli olmayan
Uyandığımda hava kararmıştı ve küçük mezarımın içindeki hava eskisinden daha ağırdı ve boğucuydu. Yatarken vantilatörü kapatmış ve kan içinde kalmıştım. Uzun süren şekerlememden sonra başım kazan gibiydi ve nerede olduğumu anlamadan evvel birkaç dakika geçmesi gerekti. Gece yarısını geçmiş olmalıydı çünkü müzik sesi gelmiyordu ve üst güvertede artık yürüyen kimse yoktu. Tek ses makine odasından geliyor, canlı yükünü karanlığın içinde taşırken inleyip hırıltıyla soluyan dev geminin kalbi güm güm atıyordu. G
Hikâye New York'tan Buenos Aires'e yolculuk yapan bir deniz vapurunda yaşanır. Bir grup yolcu gemideki kurgusal satranç şampiyonu Mirko Czentovic'i partiye davet eder. İlk partiyi beklendiği gibi rahatlıkla şampiyon kazanır. Yine kaybedilmekte olan rövanş partisinin ortasında, oyuna Dr. B. adında bir başka yolcu daha katılır ve bir beraberlik kurtarır. Bunun üzerine yolcular tarafından Czentovic ile Dr. B arasında bir müsabaka organize edilir. Müsabaka başlamadan Dr. B. kitapta hikâyeyi anlatana satrancı na
Belki de ilk gençlik dönemlerimden bu yana beni meşgul eden büyük bir eser yazmayı denerim —Balzac hakkında kalın bir kitap, bir yaşamöyküsü ve eleştiri. Muhtemelen üç, hatta dört yıl gerektireceğini biliyorum. Ama geriye kalıcı bir şey bırakmak istiyorum, on yıllarca etkisini yitirmeyecek bir eser ... Otuz yıldır Balzac okuyorum, hayranlığımdan hiçbir şey kaybetmeden tekrar tekrar okuyorum.”1939’da Toronto’dan New York’a bir tren yolculuğu sırasında Stefan Zweig’ın, dostu Romain Rolland’a, son büyük eseri
"Satranç aşk gibidir. Tek başına daha az eğlencelidir." Stefan Zweig'in Brezilya'da sürgündeyken yazdığı Satranç, rastlantı sonucu eline geçirdiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenen Dr. B. ile Dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'in kapışmasını anlatan bir öykü gibi görünse de aslında Zweig'in bir veda mektubudur... Stefan Zweig, Avrupa kültürünün Nazi tehlikesi altında yok oluşuna işaret ettiği bu öyküyü tamamladıktan bir kaç ay sonra intihar etmiştir.  "Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaş
Kurmaca dünyalar kuran sanatçı, kendisini gerçekliğe sadık kalacak şekilde yeniden inşa edebilir mi? Zweig, "Dünyanın Mimarları"  dizisinin üçüncü ve son kitabında bu soruya yanıt arar: Öznel sanatçı tipini ve ona özgü sanat biçimi olan otobiyografiyi derinlemesine inceleyen yazar, Casanova, Stendhal ve Tolstoy üzerinden yaratıcılık sürecinin izini sürer. Kendi Hayatını Yazan Üç Yazar, ebedî varoluş arzusu taşıyan sanatçı tipine yönelik derinlikli bir bakış sunarken, "Ben"in keşif ve inşa sürecinin karmaşık
Stefan Zweig'ın "Dünyanın Mimarları" dizisinin ikinci kitabı Şeytanla Savaş, bizi Alman edebiyatının ve düşüncesinin sıra dışı üç ismiyle karşılaştırıyor: Hölderlin, Kleist ve Nietzsche. Zweig'ın gönül bağı kurduğu bu yazarlar, "kaderlerinin gecesine savrulmuşlardır." Şeytanla Savaş, Yaratıcı dehalarını doğuştan gelen huzursuzluklarında temellendirenlerin mücadelesidir. Hayatları boyunca kendi şeytanlarıyla boğuşan Hölderlin, Kleist ve Nietzsche'nin savaşı değildir bu sadece, insanlığın ya da en büyük savaş
Toplam 127 kayıt bulunmuştur Gösterilen 100-120 / Aktif Sayfa : 6